"Darphane Evimiz Berlin Babamız": La Casa De Papel

Son dönemin en meşhur dizisi ve artık popüler kültürün bir öğesi. Çünkü kırmızı tulumlu ve Dali maskeli bu delileri artık her yerde görüyoruz. Duvarlarda, posterlerde, telefonların ve bilgisayarları arkaplanlarında, tişörtlerde, defterlerde hatta kafe konseptlerinde (La Cafe De Pipo vs.)... Her yerde!

Elbet bu kadar sevilmesinin bir nedeni var. Açıkçası Prison Break'den beri beni bu kadar heyecanlandıran ve meraklandıran bir yabancı dizi izlememiştim. Prison Break'ten beri derken onun verdiği tadı veren ve böylesine merak uyandıran demek istiyorum. Ayrıca ikisinde de dahiyane planlanmış bir süreç var. Bu birinde bir kaçış planı iken diğerinde soygun planı. Peki bu soygun dizisini diğer soygun dizisi ve soygun filmlerinden ayıran şey ne?

Önde Tokyo

Öncelikle daha önce görülmemiş türde bir İspanyol yapımı soygun dizisi. Daha doğrusu aynı türde ancak farklı işlenmiş dersek cümle daha doğru olur. Diziye başlarken Prison Break'de olduğu gibi belli olayların gelişmesinden sonra darphaneye girip para basacaklarını düşünmüştüm ancak bizimkiler daha ilk bölümün neredeyse ilk dakikalarından darphaneye giriyorlar. Burada iki sezon ne yapacaklarını düşünmüştüm ancak gerçekten yapılacak çok şey varmış!

5 ay boyunca profesörden eğitim alıyorlar ve bu süreçte yaşadıkları şeyleri yeri geldiğinde aralarda flashback olarak veriyorlar. Bu da etki olarak diziye level atlatmış.

Dizide ilk tanıdığımız karakter Tokyo! Zaten bize anlatan da Tokyo. Tokyo diye isim mi olur demeyin. Kimliklerini saklamak için şehir isimleri kullanıyorlar. Zaten diziyi hiç izlememiş olan bir insanın bile Tokyo ve Berlin'i duymamış olması imkansız. Çünkü Tokyo, Berlin ve El Profesor dizinin en efsane üç karakteri. Berlin ise bazen sevdiğimiz, disiplinli, kararlı ancak zaman zaman ise nefret ettiğimiz bir karaktere dönüşse de Kienart'ın Beşiktaş'taki duvara yazdığı gibi "Darphane evimiz, Berlin babamız!"
Berlin

Profesörden bahsedecek olursak ona ayrı bir paragraf açmak lazım. Tam bir suç dehası. Her şeyi, tüm değişkenleri, A,B,C planlarını ve bunların alt kollara ayrılan değişkenlerini ve bunlara bağlı tüm olasılıklarını tek tek hesaplamış bir adamdan bahsediyoruz. Bu işe bu kadar özen göstermesinin sebebi ise bu soygun fikrinin aslında babasının fikri olması. Yani bunun profesör için aslında maddi anlamdan çok manevi anlamı var diyebiliriz. Aynı zamanda kendisi ilk kuralları olan "İlişki kurmak yasak." kuralını kendisi bozarak kendisini yakalamaya çalışan Müfettiş Raquel'e aşık olan şahıs. Bir tek bunu hesaplayamamış profesör. Müfettişin yakalamaya çalıştığı adamın soygunun başını çeken kişi olduğunu bilmeden ona aşık olması ve profesörün de kendisini yakalamaya çalışan bir müfettişe aşık olması dizinin heyecan grafiğinde eğimi artırdığı gibi diziye farklılık ve merak katan olaylardan biri. Finalde bu ikisi arasında bağlantıyı da mükemmel bir şekilde çözüp bitirmişler. İlk diyalogları ile son diyaloglarının aynı olması nefisti. İkisinin arasındaki ilişkiyi seyircinin içine sinen şekilde bağladığı için senaristlere alkış doğrusu. Seyircinin içine sindirmek her senaristin harcı değil.

İlişkilerden bahsetmişken dizinin diğer çarpıcı iki ilişkisi: Tokyo ve Rio ile Denver ve rehinelerden Monica isimli bir sekreter. Evet, soyguncu ile rehine aşkına da şahit oluyoruz ama bizi buna öyle hazırlıyorlar ki seyirci onlara inanıyor ve bunu destekliyor. Tokyo ile Rio ise yazılarak değil izlenerek anlatılır.
Profesör

Soygunun ana kurallarından biri olan "İlişki yok." kuralı her ne kadar bu soygunun duygusallıktan uzak bir soygun olması için koyulmuş olsa da dizi de buram buram duygu kokan dram var. Zaten öbür türlü olsa seyirciden bu kadar beğeni alamazdı. Çünkü zaten insanlar, onların yaşadıkları inişleri çıkışlara ve üzüntülerine, mutluluklarına şahit oldukları için onları bu kadar sevdiler. Soyguncu olmalarına rağmen herkesin destekledikleri taraf onlar oldu.Dram unsurları var desek de aksiyon sahnelerinin lezzetinden de bahsetmeden geçmek olmaz. Özellikle Tokyo'nun darphaneye dönüşü sahnesi dizinin toplam iki sezon içindeki en enfes sahnesiydi.

Dizi içindeki kurgu ve olaylar ise inanılmaz zeki yazılmış. Olaylar birbirleriyle bağlantılı ve hiçbir olayın ucu açık değil. Her şey domino gibi birbirini etkiliyor ve birçok ters köşesi mevcut. Diziyi sevmemizi sağlayan en etkili şey zaten yaptıkları bu ters köşeler diyebiliriz. İşte o anlar heyecanlanmamızı sağlayan anlar.
Müfettiş Raquel

Bir de onlara her ne kadar soyguncu desek de aslında profesörün dediği gibi tam olarak öyle sayılmazlar. Çünkü başkalarından çalmıyorlar. İçeride durabildikleri kadar uzun kalıp kendi paralarını kendileri basıyorlar. Ayrıca ana kurallarından biri de kimseyi öldürmemek. Bu yüzden onlara sempati duyabildik hatta zaman zaman problem çıkardıkları için rehinelerden nem kaptık.

Sezon finalinde de (spoiler alert) sisteme karşı kazandıkları savaş seyircinin yüzünü güldürüyor. Bizimkilerin darphaneden hangara ulaştıklarında kılık değiştirip hiçbir şey olmamış gibi hangardan çıktıkları an "İşte bu!" dediğimiz andı. Sezon finali diyoruz çünkü söylentilere göre 3.sezon ufuktaymış. Ne kadar doğru bilinmez.

Aksiyon, suç dizilerine yeni soluk getiren İspanyol yapımı La Casa De Papel'i henüz izlemediyseniz geç kalmadan bu sekiz Dali maskeli delinin macerasını izleyin. Sonrasında siz de onları sevip her şeyin sonunda gerçekten "Darphane evimiz, Berlin babamız!" diyeceksiniz.

Yorumlar