Bir Steven Spielberg Zekası: "Başlat:Ready Player One"

Steven Spielberg'e hayran olmamızın elbet bir nedeni var. Öyleki bu filmin koltuğuna başkası otursa ortaya böyle bir film çıkamazdı. Zaten aynı isimli romandan uyarlanan Ernest Cline, bir Spielberg hayranı olduğunu ve bu kitabı yazarken onun filmlerinden etkilendiğini söylüyor. Kitabın, kendi dünyasından beslenmiş olmasının, Spielberg'i onore ettiği ve etkilediği muhakkak.


Afişinden basit bir film olabileceği sizi aldatmasın. Bugüne kadar izlediğiniz en iyi bilimkurgu filmleri listenizde en üst sıraya yerleşebilir. Hatta film bitiminde arkanıza yaslanıp derin bir nefes aldıktan sonra Ready Player One'yi bugüne kadar izlediğiniz aksiyon dozu en yüksek bilimkurgu filmi olarak tanımlayabilirsiniz.

Önce neyden bahsettiğimizi bilmek için kısaca konusundan bahsedersek, 2045 yılında dünyada sefalet ve kaos hakim, insanlar kendilerini gerçek hayatın sorunlarından kaçmak için OASIS adı verilen bir oyunun dünyasına kaptırmışlar. Bu dünyada ne isterlerse kim isterlerse olabilir, ne yapmak isterlerse yapabilirler. OASIS, 3D Real bir oyun ve VR tarzı bir aparat ile oyuna bağlanıyorlar, hareketleri dahi oradakiyle eş zamanlı gerçekleşiyor.

OASIS'in kurucusu hayatını kaybettiğinde takipçilerine bir miras bırakıyor. Oyunun kontrolünü ve haklarını kazanan kişinin üzerine alması için bir çeşit bilmece,bulmaca görevleri hazırlıyor ve her aşamanın sonunda anahtar kazanıyorlar. Üç anahtarın sahibi olan kişi yumurtaya ulaşıyor ve oyunun yeni sahibi kazanan kişi oluyor. Bu kazanan kişi hem yüklü para alacak hem de oyunun kontrolüne sahip olacak. Ancak yazıldığı veya düşünüldüğü gibi basit bir şey değil. Filmde bunun gerçekleşeceği açıklandığında ve anahtar, yumurta gibi şeylerden bahsedildiğinde göz deviresiniz gelebilir ancak filmin tamamı zaten bunun üzerine kurulu ve aksiyonu, gizemi, eğlencesi o kadar bol ve kurgusu o kadar sağlam ki iki buçuk saatlik filmi beş saat izlemiş gibi bir tat alıyorsunuz filmin sonunda. Bulmacaları çözmelerini izlemek zevkli, ne çabuk bulup filmi basite indirgiyorlar ne de çok zor bulup seyirciyi bunaltıyorlar. Olayları rastgele çözmüyorlar her şey neden sonuç içerisinde ve çözmek için üstün zeka gerektiren tarzda bulmacalar olmadığından seyirciyi buna ikna edebiliyorlar.


Bu görevleri tamamlamak fiilen de hiç kolay değil çünkü şirketi geçici olarak üzerinde devralan IOI şirketi buradaki en büyük rakipleri ve her filmde olduğu gibi burda da başbelası kötü adamlar var Bu kötü adamların başında ise Hollywood'un favori kötü adamı Ben Mendhelson var. Karşısındaki kahramanımızı ise X-Men'den tanıdığımız Tye Sheridan canlandırıyor.
Kısacası hem oyunda hem de gerçek hayatta tüm şirkete karşı yarışan bir avuç gencin aksiyon ve bilimkurgu birleşimi çerçevesi içindeki mücadelesini izliyoruz.



Filmde her şey çok tadında. Görsel efektleri göz yorucu değil ancak basit de değil. Filmin içinde Stanley Kubrick'in "The Shining" korku filmine de yer verilmiş, daha doğrusu film yaşatılmış desek daha doğru olur. Spielberg, filmin içine film koyarak bir kez daha sinematik zekasıyla hayranlığımızı üçe katlıyor. Asansör sahnesi, iki kız çocuk, 237 numaralı odada küvetteki kadın ve labirent sahnelerini kullanarak birkaç dakikada bize The Shining'i yaşatıyor. Ayrıca filmde birkaç saniye de olsa katil bebek Chucky'i görmek için de hazırlıklı olun.

Görsel efektlerinden dolayı film, Spielberg'i hayli yormuş. Er Ryan'ı Kurtarmak'tan beri kendisini en çok zorlayan filmin bu olduğunu söylüyor. Filmi yapma motivasyonunu ise "Zamanda hem ileri hem geri giden bir hikaye bu; başımıza geleceklerden çokta uzak değil bence." diye açıklıyor.

Daha önce hiç Spielberg filmi izlememiş olanların bu filmle hayranlık duyacaklarının garantisini vererek yazıyı sonlandırıyoruz. Keyifli seyirler.




Yorumlar